Sayfalar

20 Ocak 2013 Pazar

Morgue Sokağı Cinayeti


Yazarı: Edgar Allan Poe
Çevirmeni: Memet Fuat
Sayfa Sayısı: 142
Yayınevi: ADAM Yayınevi
Goodreads Puanı: 4.00


İnsanlar Ne Düşünüyor?

"Sarhoş, yoksul, ezik, dışlanmış Edgar Allan Poe, dingin ve erdemli bir Goethe'den ya da Walter Scott'tan çok daha fazla hoşuma gidiyor. O ve onun gibi özel yapıdaki adamlar için şöyle diyeceğim: 'Bizler adıma acı çektiler.'"
-Charles Baudelaire

"Garip, dengesiz ve saplantılarla dolu yapısının kendini cinayete ya da deliliğe sürüklemesini önlemek için, Poe'nun elinin altında bir başka zehir vardı. Herkesin aynı rahatlıkla kullanamayacağı bir zehir: Güzel ve özenli yazısıyla, arada bir derin üzüntüsünden sıyrılmasını sağlayan, ürkünç, kasvetli ama avutucu imgeleri kağıda döktüğü mürekkepten söz ediyorum."
-Marie Bonaparte

"Harika bir öykücü ve harika bir çeviri. Her sayfası sizi esir alıyor. Zekice kurgulanmış öyküler başınızı döndürüyor."
-aak100, Kitapyurdu

Biraz Bilgi

"Morgue Sokağı Cinayeti", kitabın ilk öyküsü olup 1841'de ilk defa Graham's Magazine'de yayımlanmıştır. Aynı zamanda bu öykü, ilk dedektiflik öyküsü sayılmaktadır. Türkiye'de ilk 1937, "Morg Sokağında İki Taraflı Cinayet" adıyla yayımlanmıştır.

Dinleyin!

Eğer İngilizce'niz iyiyse, ve "Morgue Sokağı Cinayeti" hikayesini dinlemek isterseniz, buyrun dinleyin:
1.Kısım:
http://ia700301.us.archive.org/24/items/ruemorgue_rtx_librivox/murdersruemorgue_01_poe_64kb.mp3
2.Kısım:
http://ia700301.us.archive.org/24/items/ruemorgue_rtx_librivox/murdersruemorgue_02_poe_64kb.mp3
3.Kısım:
http://ia700301.us.archive.org/24/items/ruemorgue_rtx_librivox/murdersruemorgue_03_poe_64kb.mp3

Poe'nun Elinden

Poe'nun el yazısıyla, orjinal dilinde, "Morgue Sokağı Cinayeti" hikayesi...


Morgue Sokağı'nda Ne Oldu?


Seneryomuz

(Destina ve Ezgi gazeteye göz atarken gördükleri bir haber dikkatlerini çeker. Dikkatle haberi inceleyen ve gazeteyi önüne çekip okumaya devam eden Destina bir süre sonra arkadaşı Ezgi'nin merakla ona baktığını görüp haberi sesli okumaya başlar.)
Destina: OLAĞAN DIŞI CİNAYETLER. - Bu sabah saat üçe doğru St. Roch Mahallesi halkı, birbiri ardına gelen korkunç çığlıklarla uyanmışlar; bu çığlıklar, Morgue Sokağında, Madame L'Espanaye ile kzı Mademoiselle Camille L'Espanaye'in oturmakta oldukları bir evin dördüncü katından gelmekteymiş. Kapıyı içeridekilere güzellikle açtırmak için boşuna harcanan birkaç dakikadan sonra, aralarında iki de jandarma bulunan sekiz on komşu, bir demir çubukla kilidi kırarak içeri girmişler. Bu sırada çığlıklar kesilmişmiş; ama komşular merdivene saldırdıkları anda, evin yukarılarından doğru, kavga eden, kızgın sesler gelmiş. İkinci katın sahanlığına vardıklarında, bu sesler de kesilmiş, her şey tam bir sessizliğe gömülmüş. Komşular hemen dağılıp bütün odaları aramaya başlamışlar. Dördüncü katın arka tarafındaki odaya girince hepsi büyük bir şaşkınlık ve korkuya kapılarak kalakalmışlar.
(Ezgi gazeteyi Destina'nın elinden alır ve haberin geri kalanına göz gezdirir.)
Ezgi: Genç kız boğularak öldürülüp.. Tanrım! Bacaya sıkıştırmışlar! Ne kadar canice... Yaşlı kadın da dışarıda bulunmuş, hem de başı kesik bir şekilde... Aman tanrım...
(1 gün sonra. Destine içeri girer. Destina ve Ezgi gazete okuyorlar. Ezgi'nin gözü dün okudukları haber ile ilgili yeni bir habere takılır.)
Destina: Günaydın.
Ezgi: Günaydın ve bir baksana... Burada cinayet işlenirken yakınlarda olan insanların açıklamaları var...
(Destina gazeteyi eline alır ve okumaya başlar.)
Destina: Pauline Dubourg, çamaşırcı kadın...
(Destina'nın sesi kısılır ve Esra'yı görürüz. )
Esra: İkisini de yaklaşık üç yıldır tanırdım. Çamaşırlarını yıkıyordum onların. Yaşlı bayanla kızı pek iyi geçinirdi, pek severlerdi birbirlerini. Bana da sağ olsunlar günü gününe para verirlerdi. Gerçi o para nereden gelirdi, bilmem. Madame'ın falcılık yaptığını düşünüyordum. Birikmiş parasının olduğundan bahsederdi bana. Çamaşırları almaya ve bırakmaya geldiğimde evde başka kimseyle karşılaşmadım. Hizmetçileri yoktu, adım gibi eminim.
(Ezgi Destina'nın elinden gazeteyi alır ve okumaya başlar.)
Ezgi: Pierre Moreau. Tütüncü.
(Ege'nin görüntüsü)
Ege: Dört yıldan beri Madame L'Espanaye'e tütün ve enfiye satıyordum. Doğma büyüme bu mahalleliyim. İhtiyar kadınla kızı yaklaşık 6 yıldır öldürüldükleri evde oturuyordu. Daha önce bir kuyumcu otururdu orada. Ev aslında Madame'ın malıdır. Ama o ihtiyar kadın çocuk gibiydi. Kızını en fazla 5 veya 6 defa gördüm. İkisi de içine kapanık bir hayat sürerdi. Eve bir iki kere hamal, sekiz on kere de doktor girdiğini gördüm. Yalnız bu kadar.
(Tekrar Destina'ya döner.)
Destina: Isidore Muset. Jandarma.
(Uğur'un görüntüsü)
Uğur: Sabah 3'te çağırıldım. Kapının önünde içeri girmek için uğraşan belki de 30 kişi vardı. Kapıyı kasatura ile açtım, demir çubukla değil. Zor olmamıştı. Kapı çift kanatlıydı. Üstelik alt ve üst sürgüleri de açıkmış. Çığlıklar kapı zorlanana kadar devam etti ve sonra birden bire kesildi. Çok acı çeken bir insanın çığlıklarına benzeyen yüksek, uzun haykırışlardı bunlar. Merdivenden yukarı koştum. İlk sahanlığa vardığımda kavga eden iki yüksek ses duydum. Biri hırçın, boğukça bir ses, öbürü daha keskindi. Çok tuhaftı. Birincisinin bazı kelimelerini anladım. Bir Fransız'ın sesiydi. Kadın olmadığına eminim. Anlayabildiğim kelimeler şunlar: "sacre, diable." Keskin ses yabancıydı; kadın mı erkek mi anlayamadım. Dili İspanyolca'ya benziyordu.
(Ezgi'yle döner.)
Ezgi: Henry Duval. Komşu.
(Okan'nın görüntüsü)
Okan: Kuyumcuyum. Eve ilk girenlerden biriyim aslında. İçeri girer girmez kapıyı kapattık çünkü dışarıda saatin uygunsuzluğuna karşın kaşla göz arasında toplanmış olan büyük bir kalabalık vardı. Bana göre keskin ses bir İtalyandı  Fransız olmadığına eminim. Erkek veya kadın sesi olup olmadığını ayıramıyorum. İtalyanca bilmediğim için kelimeleri seçemedim. Konuşanın İtalyan olduğunu sesinin ahenginden anladım. Madam ile kızını tanırdım. İkisiyle de sık sık konuşurdum. Keskin ses onlardan biri değildi, eminim.
(Ezgi'ye döner.)
Ezgi: Alfonzo Garcio. Müteahhit.
(Barkın'ın görüntüsü.)
Barkın: Morgue Sokağında oturuyorum. İspanyol'um. Eve girenlerin arasındaydım, fakat yukarı çıkmadım. Çok sinirliydim, fazla heyecanlanıp sinir buhranına kapılmaktan korktum. Kavga eden sesleri duydum. Hırçın ses bir Fransız'dı, erkek sesiydi. Ne söylediğini anlayamadım. Keskin ses bir İngiliz'di, buna eminim. İngilizce bilmiyorum fakat sesin ahenginden anlayabildim.
(Görüntü tekrar Ezgi ve Destina'ya döner)
Destina: Daha bir çok görgü tanığı var... Acaba gerçekte ne oldu?
Ezgi: Kim bilir...
Destina: Sanırım bu olay senin ilgini benimkini çektiği kadar çekti.
Ezgi: Doğru. Çok ilginç bir dava.
Destina: Bunu araştırmak ister miydin?
(Görünü kararır ve video biter.)


Kaynakça:
http://www.eapoe.org
http://www.wikipedia.org
http://www.kitapyurdu.com
http://www.goodreads.com

Kürk Mantolu Madonna


Yazarı: Sabahattin Ali

Kürk Mantolu Madonna Resmi

Sayfa Sayısı: 160
Yayınevi: YKY
Goodreads Puanı: 4.57

"Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en akmak adamı bile insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha mailktir!.... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?"
-Sabahattin Ali

İnsanlar Ne Düşünüyor?

"Kitabı o kadar büyük bir zevk ve hayranlıkla okudum ki anlatamam. Hikaye 150 sayfaya sığdırılmış koskoca bir hayatı anlatan dolu dolu bir eser. Kuyucaklı Yusuf ile nefret ettiğim Sabahattin Ali'ye Kürk Mantolu Madonna ile büyülendim."
-Elif Duman, Goodreads

"Cok hüzünlü ve aynı zamanda gerçekçi bir hikaye. Aşk bu kadar yalın ve güzel bir dille anlatılabilir. Hemen başından itibaren okuru içine alan ve sonuna kadar da bir parçası olarak tutmasını başaran ender kitaplardan biri.
Herkesin kendinden bir şeyler bulacağı, yaşadıklarını anımsattığı ya da yaşamadıklarını özetleyen bir hikaye. Her birimiz biraz Havranlı Raif Efendi ya da Maria Puder değil miyiz! Ya da yaşadıkları aşka imrenen, keşke ben de böyle bir aşk yaşayabilseydim dedirten bir aşk değil midir Kürk Mantolu Madonna!
S.Ali'nin kişilik tasvirleri ve karakteranalizi biraz Dostoyevski'yi anımsattı bana. Sanki bir an Suç ve Ceza'yı okur gibiydim. Raif Efendi ve Raskolnikov karakterleri arasında bağlantı kurup, ortak noktalarını bulmaya itti beni.
Belki hikayeyi daha da ilginç kılan 'Doğu' toplumlarındaki çoğu aşk hikayesi gibi hüzünle bitiyor olması, insana  'mutlu aşk yoktur' dedirtmesidir.
Sonuçta, yıllar önce neden okumamışım diye hayıflandığım; ama kitabı bitirdiğimde de en güzel oyuncağını kaybettikten sonra bulan bir çocuk kadar sevindiğimi de söyleyebilirim.
Tüm büyük aşıklara ve ve hiç aşkı yaşamayanlara adanacak bir kitap. Tavsiye ederim."
-Baykal Binal, Goodreads

"Ne zaman hayata yenilmiş gibi görünen biriyle karşılaşsam aklıma Raif Efendi gelir, ve yanımdan geçerken o kişinin de çok hüzünlü bir hayat hikayesi olabileceğini düşünürüm. Haklarında hiçbir malumatım olmasa da insanları anlamamı sağlamış çok özel bir Sabahattin Ali eseridir Kürk Mantolu Madonna."
-Baymavi, Goodreads

Bizden Bir Parça


Alıntılar

Sonra, bir şey arıyormuş gibi gözlerini yüzümde gezdirerek:
"Berlin'de yalnızsınız değil mi?" dedi.
"Ne gibi?"
"Yani... Yalnız işte... Kimsesiz... Ruhen yalnız... Nasıl söyleyeyim... Öyle bir haliniz var ki...."
"Anlıyorum, anlıyorum... Tamamen yalnızım... Ama Berlin'de değil... 
Bütün dünyada yalnızım... Küçükten beri..."
"Ben de yalnızım..." dedi. Bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının içine alarak: "Boğulacak kadar yalnızım..." diye devam etti, "Hasta bir köpek kadar yalnız..." 

"Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.''

"Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum." dedi. "bu eksiklik sana değil, bana ait...bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar.... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... seni istiyorum...içimde müthiş bir arzu var... bir iyi olsam!" 

"Dünyada bir tek insana inanmıştım. o kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. ona kızgın değildim. ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. ama bir kere kırılmıştım. hayatta en güvendiğim insana duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi. sonra, aradan seneler geçtiği halde, nasıl hâlâ ona bağlı olduğumu gördükçe, ruhumda daha büyük bir infial duyuyordum."

Kaynakça

http://www.goodreads.com
http://sudayanatestebogul.blogspot.com
http://www.fotokritik.com/2871140/kurk-mantolu-madonna

18 Ocak 2013 Cuma

15: "Öyküler, Anılar, Şiirler..."


Yazarları: 
Ahmet BÜKE
Mine SÖĞÜT
Behçet ÇELİK
Murat GÜLSOY
Celil OKER
Murathan MUNGAN
Cemil KAVUKÇU
Müge İPLİKÇİ
Elif ŞAFAK
Necati GÜNGÖR
Enver ERCAN
Necati TOSUNER
Esmahan AKYOL
Nihat ZİYALAN
Faruk DUMAN
Onur CAYMAZ
Gaye BORALIOĞLU
Osman ŞAHİN
Hakan GÜNDAY
Oya BAYDAR
Hatice MERYEM
Özcan KARABULUT
Kadri ÖZTOPÇU
Karin KARAKAŞLI
Leyla Ruhan OKYAY
Mahir ÖZTAŞ
Selim İLERİ
Sema KAYGUSUZ
Semih GÜMÜŞ
Turgay FİŞEKÇİ
Yekta KOPAN

Sayfa Sayısı: 356
Yayınevi: Günışığı Kitaplığı

Tanıtım

Çocuklar, gençler ve yetişkinlerin ortak bir okuma keyfinde buluşmaları için, Türk ve dünya edebiyatından nitelikli kitaplar yayımlayan ve ülkemizde okuma kültürünün gelişmesi için çeşitli projelere imza atan Günışığı Kitaplığı, yapıtlarıyla edebiyatımızı yücelten 31 yazarı, 15 kitabının sayfalarında bu kez de çocuklar ve gençler için konuk etti. Usta kalemler, 15 yaşın simgelediği ilkgençlik yıllarını, kişisel deneyimlerini açık yüreklilikle, içtenlikle ve cesaretle genç okurlarıyla paylaştılar. Kitapta yer alan öykü, anı ve şiirlerin ortak paydası, 15 sayısının neden olduğu çağrışımlar, ilkgençlik halleri ve 15-18 arası yaşların izdüşümleri niteliği taşıması.

İnsanlar Ne Düşünüyor?

"Gaye Boralıoğlu, yalanla tanışan ve annesi ile babası birbirinden kopan kızın hikâyesini öyle duru, içten anlatmış ki bu metni okumayan çok şey kaybeder."
-Burcu Aktaş, Radikal

15 Yaşımdan Beklentiler


15 yaş, bir çocuğun ‘Ben artık büyüdüm,’ dediği yaştır. 14’teyken de büyüksündür; fakat 13’ün tüm etkisini üstünden atamamış olduğundan, tam olarak büyüdüğünü söyleyemezsin. Fakat 15 öyle midir? Hayır! Artık çocukluğun son yılları olan 12 ve 13’ten parçalar kalmamıştır.
15 yaş, 16’ya ve ondan sonraki yaşların getireceklerine iyice yaklaşmaktır. Geleceğe yaklaşmaktır. O yüzden, 15 yaşından beklentiler, gelecekten beklentilerdir. İyi notlar, dostluklar, arkadaşlıklar, daha fazlası... Her şeyi isteyebilirsin 15’ten. 15 bir hayaldir, bir gelecektir, bir bugündür ve bir dündür.
15 yaş, her şeyin başlangıcı sayılabilecek bir yaştır. Geleceğine daha dikkatli bakmaya başlarsın, planlar yaparsın belki de. Bir sürü yeni şeyle bu yaşta tanışırsın.
Ben 15 yaşımdan çok şey beklemediğime inanıyorum; istediğim şeyler, o kadar da büyük şeyler değil aslında. Daha düzenli bir insan olmak, derslerime odaklanabilmek, başladığım şeyleri bitirebilme gücü... Bunlar hep çalışarak yapmam gereken, bulmam gereken şeyler olsa da, 15 yaşımdan bana bunlar için çalışma, çabalama hevesini vermesini istiyorum. Gerisi bir şekilde gelir. Her şeyden önce biraz hırs lazımdır.


15 yaşımdan güzel, mutlu ve eğlenceli olmasını istiyorum. Unutamayacağım kadar iyi bir yıl olsun.

Büyüyorum.

Bir Makale



Kaynakça:
gunisigikitapligi.com
radikal.com.tr

16 Aralık 2012 Pazar

Romeo ve Juliet


Yazarı: William Shakespeare

Çevirmeni: Bülent Bozkurt
Sayfa Sayısı: 168
Yayınevi: Remzi Kitabevi
Goodreads Puanı: 3.72  

İnsanlar Ne Düşünüyor?

"Okuyunca insanın aşık olası ve o aşk uğruna ölesi geliyor... Aşkı bu şekilde anlatan bir kitap daha yoktur... Bir çırpıda okumak isteyeceğiniz bir kitap daha doğrusu oyun diyelim. Tavsiye ederim."
-Castan, Kitapyurdu

"Bin yıl sonra bile okunacağı kesin... Romantizmin doruk noktası."
-Sinan_bjk, Kitapyurdu

"Her bir kelimesi ayrı bir hazine olan harika bir tiyatro kitabı. Durumu işleyişi o kadar harika ki insan okurken yaşıyor resmen."
-Adalii84, Kitapyurdu

Sadece Bir Oyun Mu?

"Romeo ve Juliet" sinemaya da uyarlanmıştır. 

Bizden Bir Romeo ve Juliet



Seneryo

(Bir disko. Arka planda çalan müzik eşliğinde Romeo ve Julliet sağ ve sol köşelerde dans edip birbirlerine bakmaya başlar. Bir süre sonra Romeo Juliet'in yanın gelir ve konuşmaya başlar.)
Romeo: Senin kadar güzel bir insan nasıl yalnız başına dans edebilir? (güler) Yoksa sevgilini mi bekliyorsun?
Juliet: Yok canım ne güzelliği... (gülümser) Sevgilim yok, olsa fena da olmaz hani. (Güler) Ben Juliet.
Romeo: Ben Romeo. (Juliet'in elini öper, gözlerine bakar) Dans?
Juliet: Neden olmasın? (gülümser)
(I'm Sexy and I Know It çalmaya başlar. Romeo ve Juliet birlikte dans eder ve perde kapanır.)

(Karanlık bir oda. Odanın sağ köşesinde bir yatağın üstünde uzanmış, uzun saçlı bir kadın. Odadaki tek ışık kaynağı kadının elinde tuttuğu telefonun ışığı.)
(Kadının elinden gelen bir telefon melodisi ile ışıklar açılır. Kadın telefonu açar ve konuşmaya başlar.)
Juliet: Sevgilim... (birkaç saniye geçer) Ne! Romeo ciddi misin? (bekler) Evet! Sonuna kadar evet! (mutluluktan ağlamaya başlar) Seni seviyorum Romeo, çok seviyorum! Tamam, tamam sevgilim görüşürüz! (telefonu kapatır ve sevinçten zıplamaya başlar.)
(Sahnenin solundan odaya orta yaşlı, saçları toplu, siyah bir pantolon, pembe bir tişört, ve yine siyah bir topuklu ayakkabı giymiş bayan Capulet girer.)
Bayan Capulet: Yine o Allah'ın cezasıyla konuştun değil mi? Duydum! Ne dedi sana yine! Neler dedi de seni kandırdı! (Elini Juliet'i dövecek gibi kaldırır) Doğru söyle, yolarım saçlarını!
(Juliet korkmuş ve telaşlanmış bir halde elleriyle yüzünü kapatır.)
Bayan Capulet: (Elini hızlıca indirir) Oldu! Oldu yine söyleme, bir daha o çocukla görüşmeyeceksin! (Juliet'in elinden telefonunu hızlıca alır. Juliet ellerini yüzünden çeker ve ellerini annesinin elindeki telefona uzatır, almaya çalışır ama alamaz.)
(Bayan Capulet sinirli bir şekilde odadan ve sahneden çıkar)
(Juliet tedirgindir. Birkaç saniye sonra yüz ifadesinden Juliet'in rahatladığını ve aklına bir fikrin geldiğini anlarız. Seyircilere doğru seslenir.)
Juliet: Hah! Telefonumu aldı ama, tabletimin olduğunu nasıl da unuttu! (kısa bir kahkaha atar) Ah... (durgunlaşır) Romeo'm için her şeyi göze alırım, ailelerimiz düşman olsa bile onunla (vurgulayarak) evleneceğim!

(Sahne kararır. Romeo'nun evindeki büyük salondayız. Romeo bilgisayarından Facebook'a girmiş, kanepede oturmakta. Üzerinde siyah bir ceket ve kot pantolon olan kır saçlı bir adam içeri hışımla girer)
Bay Montague: Neler yaptın sen Romeo! (Romeoyu yakasından tutar ve kendine doğru çeker. Romeo tepkisizdir. Kucağındaki bilgisayarı hızla kanepeye bırakır.) Biz sana kaç kere dedik o soysuzların kızı Juliet'le görüşmeyeceksin diye! İyi ki tabletimden ilişki güncellemeni görmüşüm, yoksa olanlardan haberim olmayacaktı! Bu ne saygısızlık! (Romeo'yu geri iter ve kanepedeki bilgisayar alıp seslice incelemeye başlar.)
Bay Montague: Bu kadar yeter! Şirketimizi batıran o soysuz Capulets ailesinden biriyle bile konuşmayacaksın artık, şimdi gidip internet kablosunu keseceğim! O zaman anlarsın belki ailemize kafa tutmak ne demekmiş!
(Romeo ifadesizliğini koruyarak babasına bakar. Bay Montague oğlunun ifadesizliğine sinirlenmiştir Oğluna tokat atar. Romeo sinirlenmiştir. Yumrukları sıkılıdır. Babası yüzüne bile bakmadan sahneden çıkar. Romeo derin bir nefes alır ve seyirciye karşı konuşmaya başlar.)
Romeo: Aptal adam! Ne sanıyor kendini? Sanki aşkımızı, evlenmemizi engelleyebilecek! ( Bir derin nefes daha alarak konuşmasına daha sakin bir biçimde devam eder.) Facebook'ta engellemeliydim babamı, Twitter'da da! Ah salak kafam..
(Sahne kararır ve perde kapanır.)

(Sahne karanlıktır. Birazdan göreceğimiz, final sahnesidir. Perde açılır, Juliet  bir arkadaşıyla
yatak odasındadır. İkisi yatağın üstünde oturmuş konuşuyorlardır. Yatağın ortasında eroin malzemeleri ve Juliet'in telefonu vardır. Juliet birden ağlamaya başlar ve konuşmaları seyircileri duyacağı bir ses tonuna ulaşır.)
Juliet: Ağabeyim Romeo'yu bıçakla tehdit etmiş, inanabiliyor musun? Dayanamıyorum artık! Bu iş bu gece bitecek! (yüzünü elleriyle kapatır ağlamaya başlar)
Arkadaşı: (üzgün ve telaşlı bir şekilde) Juliet emin misin?  Bak bu iş fazla tehlikeli...
Juliet: (ellerini yüzünden çeker, derin bir nefes alır ve arkadaşının gözlerine bakarak kafasını sallar) elinden geldiğince hızlı hazırla, kriz geçirmeden önce enjekte et artık. ( Elleri uyuşturucuya olan bağılılığını rahatça yansıtan bir biçimde titrer. Bu sırda arkadaşı düşünen bir surat ifadesiyle enjekte edeceği eroini hazırlamaya başlar.)
Juliet: (bağırırak) Çabuk ol! Lütfen... (tekrar ağlamaya başlar.)
(Arkadaşı birden telefonunu çıkarır ve mesaj yazmaya başlar. Juliet bu durumu merak eder ve bu duruma kızar)
Juliet: (bağırarak) Ben burada kriz geçirirken sen sevgilinle mi mesajlaşıyorsun aptal! (dizlerini karnına çeker ve öne arkaya hafifçe sallanmaya başlar.)
Arkadaşı: (mesaj yazmayı bitirmiştir, Juliet'e bakar) Hazır. Son kez soruyorum Juliet, emin misin?
(Juliet kafasını sallar. Arkadaşı bunun üzerine çaresizlik içinde her şeyi bırakıp odadan çıkar.)
(Juliet ağlayarak eroine ve şırıngaya bakar.)
Juliet: Ah Romeo... Çok üzgünüm sevgilim..
( Juliet kendini altın vuruşa hazırlarken, sahnenin solunda Romeo'yu yürürken görürüz. Telefonuna gelen bir mesajla Romeo irkilir. Mesajı okur ve telefon elinden düşer. Romeo son hızıyla sahneden koşarak ve bağırarak çıkar.)
Romeo: Juliet!
(Bu sırada sahnenin ortasında bayılmış olan Juliet'i görürüz. Yere düşmüş bir şırınga tüm olayı açıklamaktadır. Bir kaç saniye sonra ağlayarak Romeo odaya girer. Juliet'e yaklaşır, diz çöker ve elini tutar)
Romeo: Sevgilim... Nasıl... Nasıl oldu her şey...
(Romeo ayağa kalkar ve Juliet'in arkadaşının hazırladığı eroini Juliet'in şırıngasın tekrar doldurur.)
Romeo: Hayatımın aşkı hayatta olmadan yaşamak yerine, ölürüm daha iyi...
(Romeo ağlayarak son bir kez Juliet'e bakar. Yere oturur ve altın vuruşu gerçekleştirir. Birkaç saniye geçtiğinde Romeo çoktan dozun ağırlığından kriz geçirip ölmüştür.)

(Sahne kararır. Arada beş saniye geçtikten sonra kimin olduğu belli olmayan kalp atışları duyulur. Sahne aydınlanır ve Juliet bitap düşmüş bir şekilde gözlerini açıp doğrulur. Ölememiş olmanın verdiği karışık duygular yüzüne yansımıştır. Derin bir nefes almaya çalışır fakat öksürmeye başlar. Başını sağına çevirir ve Romeo'nun cansız bedenini görür. Ağlamaya başlar. Zorla ayağa kalkar ve Romeo'nun yanına oturur. Cebinden telefonunu çıkarır. Artık olan biten her şeyi Juliet'in iç sesi anlatır.)
İç ses: Twitter. Yeni tweet. (Derin bir nefes verir) Ey Hızır gibi yetişen şırınga: Senin yerin burası. Orada paslan ve bende öleyim... Gönder.
(Juliet telefonunu yere bırakır. Romeo'nun hala kolunda duran şırıngayı alıp kendi boynuna saplar. Gözyaşları arasında can çekişen Juliet'i görürüz. Işıklar yavaşça kapanır ve sahne böylece biter. Perde kapanır.)

Romeo ve Juliet - Kısa Film
(Senaryo ile birebir çekilmemiştir. Doğaçlama espriler ve replikler bulunmaktadır.)
OYUNCULAR:
SENARİST: Destina Ongun
YÖNETMEN: Destina Ongun
KAMERAMAN: Timur Cinay
Romeo: Ozan Azmi Ateş
Juliet: Yağmur Ünal
Arkadaşı: Mısra Şengeldi
Bayan Capulet: Ezgi Tülü
Bay Montegue: Timur Cinay


Kaynakça:
http://www.kitapyurdu.com
http://www.goodreads.com
http://www.wikipedia.com
http://urun.gittigidiyor.com

Bir Delinin Hatıra Defteri


Yazarı: Nikolai GOGOL

Çevirmeni: Nihal Yalaza TALUY
Sayfa Sayısı: 101
Yayınevi: Varlık Yayınları
Goodreads Puanı: 4.14 

İnsanlar Ne Düşünüyor?

"Gogol'un alaycı üslubuyla süslediği hikayeleri okumaya değer."
-AspardusKitapyurdu

"'Burun'u unutamıyorum."
-Zedkaren, Goodreads

"Kitap gerçek edebiyat adına bir şeyler okumak isteyenler için birebir. Hem de insanı hiç sıkmıyor. Bir Delinin Hatıra Defteri, Gogol'un ustalığını kanıtlar nitelikte bir kitap. Kitap toplamda 3 öyküden oluşuyor. Bir Delinin Hatıra Defteri mükemmel bir öykü, Palto traji-komik, Burun hikayesi ise diğerlerine nazaran daha komik bir hikaye."
-Haziran1976, Kitapyurdu


Kırmızı Koltuk



5 Soru 5 Cevap:

1- Para biriktirmek için bir sürü şeyden vazgeçmek, nasıl bir duyguydu?
"Zaten kısıtlı bir hayat yaşayan ben için bile, zorlayıcı bir şeydi. Fakat o paltoya duyduğum istek, bunlara katlanmam için bana güç verdi."

2- Yeni paltona kavuştuğunda nasıl hissettin?
"Uzun süredir istediği oyuncağa kavuşan bir çocuk gibiydim; çok mutlu olmuştum. Adeta yenilenmiştim. Artık, zaten kısıtlı olan harcamalarımı daha da kısmak zorunda değildim. Sokakta üşümeden yürüyebilecek, sırtımda eski püskü bir kumaş parçasından daha fazlasının olmasının sevincini ve gururunu taşıyabilecektim."

3- Öldükten sonra neden insanların paltolarını çalmaya başladın?
"Yardıma ihtiyacım olduğunda beni umursamayan, üstüne üstlük azarlayıp utandıran 'önemli kişi'den intikam almak ve insanlara paltonun çalınmasının ne kadar acı bir dugu olduğunu yaşatmak için."

4- Polis seni azarladıktan sonra neden hakkını aramadın?
"Ne yapacağımı bilemedim. Polis senin yanında değilse, hakkını nasıl arardın ki? Telaşa kapıldım... Panik insanlara ne aptallıklar yaptırır... Bilemedim işte, keşke daha akıllıca davransaydım."

5- Yazı kopyalamayı neden seviyorsun?
"Yazı kopyalamak sade, basit, eğlenceli bir iş benim için. Keşke bıraksalar da özene bezene tüm gün yazı kopyalayabilsem. Gerçi, artık endişelenmem gereken bir şey kalmadı, değil mi? Ne de olsa artık yaşamıyorum."

Not: Soruların cevapları, ben ve bu videodaki arkadaşım, Destina Ongun tarafından yazılmıştır. Sorular, kitaptaki "Palto" hikayesine yöneliktir.

Sadece Bir Kitap Mı?

Gogol'un 1842 yılında yazdığı 'Bir Delinin Hatıra Defteri', çeşitli tiyatro toplulukları tarafından birçok kez sergilenmiş, tek perdelik, tek kişilik bir oyundur.
Palto, Burun ve Bir Delinin Hatıra Defteri isimli üç hikayeden oluşan eser, tiyatro oyunu haline getirildiğinde tek bölümde toplanmıştır ve yaklaşık olarak, 1 saat 30 dakika sürmektedir. Genco Erkal tarafından sahnelenmiş hali, TRT ekranlarında da gösterilmiştir.




Kaynakça:

http://www.tumblr.com/tagged/varl%C4%B1k-yay%C4%B1nlar%C4%B1
http://tr.wikipedia.org/wiki/Bir_Delinin_Hat%C4%B1ra_Defteri_(oyun)
http://www.goodreads.com/book/show/6855566-bir-delinin-hat-ra-defteri
http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=107759&sa=0

15 Aralık 2012 Cumartesi

Fareler ve İnsanlar


Yazarı: John STEINBECK

Çevirmeni: Ayşegül Çetin TEKÇE
Sayfa Sayısı: 110
Yayınevi: Remzi Kitabevi
Goodreads Puanı: 3.74

İnsanlar Ne Düşünüyor?

"Çok güzel, iyi yazılmış ama çok üzücü."
-Jennifer, Goodreads

"Derin ve trajik bir hikaye."
-Valenfore Alestreneon, Goodreads

"Bir solukta okunan, klasik olmuş bir kitap. Kitabın etksi sadece okurken sürmüyor, bittikten sonra da devam ediyor."
-Teyteytey, Kitapyurdu

"Arkadaşlık ve dostluk üzerine yazılmış güzel bir roman. Arkadaşınız için her şeyi yapmayı göze alabilir misiniz?"
-Ali Tamer, Kitapyurdu

"Saf istekler ve o saflığın getirdiği trajik son. Lennie ve George'un arkadaşlığı ve hayalleri okunmaya değer. Tavsiye ederim." 
-Superntrl, Kitapyurdu

"Okudum, çok etkilendim; filmini izledim, gözlerim doldu. Steinbeck bunu hep yapıyor. Etkileyici sonu aslında hiç beklenmedik bir son gibi geldi bana. Okuyanların etkisinden bir süre kurtulamayacağı harika bir eser."
-K@rtin, Kitapyurdu

"Bu incecik kitabın beni bu kadar etkileyebileceğini düşünmezdim. Tek oturuşta bitiyor ama etkisini uzun süre üszerimden atamadım. Son bölümü, o anın gelmemesi için olabildiğince yavaş okudum. Bittiğinde ise gözyaşlarımı tutamadım."
-Nefertiti7, Kitapyurdu

Sadece Bir Kitap Mı?

Fareler ve İnsanlar, ilk basıldığı tarihten itibaren sayısız kez tiyatroya ve sinemaya uyarlanmıştır. Sinemada ilk defa, 1939 yılında görülmüştür. 

Ekstradan...

Fareler ve İnsanlar, 1962 yılında Nobel Ödülü almıştır.
Ayrıca, Fareler ve İnsanlar, ilk basıldığı tarihten bugüne kadar, birçok kez Türkçe'ye aktarılmıştır. İlk çevirinin adı, "Fareler ve İnsanlara Dair"dir.

O Ne Dedi?

"Ben kendim de bayağı uzun bir süre göçmen işçiydim. Öykünün geçtiği yerlerde çalıştım. Karakterler bir yere kadar, çeşitli insanların karışımıyla ortaya çıktı. Lennie ise gerçek biriydi. Şu anda Kaliforniya'daki bir akıl hastanesinde. Onunla haftalar boyunca yan yana çalıştım. Gerçek Lennie bir kızı değil, bir ustabaşını öldürdü. Kızgındı, çünkü patron arkadaşını işten çıkarmıştı, Lennie de dirgeni karnına saplayıverdi. Bunu arka arkaya defalarca yapışını izlediğimi anlatmaktan nefret ediyorum. Onu, çok geç olmadan durdurmayı başaramadık."
— John Steinbeck, The New York Times röportajı, 1937

Bakış Açısı Değişimi

Bölüm – 6 (Lennie)

Yeşil çalıların arasından, sessiz olmaya özen göstererek çıktım. Gölcüğün üstünde duran bir balıkçıl kanat çırptı, sudan havaya yükseldi ve nehrin aşağı taraflarına doğru uçarak gözden kayboldu. Onu izledim.
Boğazımı yakan ani bir susuzluktan dolayı, sessizce gölcüğe yaklaştım ve eğilerek gölün yüzeyinden serin göl suyunu içtim. Yaprakların hışırdamasına benzer bir ses geldi. Su içmeyi kestim ve sesin kaynağına bakındım, neydi bu sesin sorumlusu? Peşimden mi geliyorlardı yoksa? Kuşu gördüğümde rahatladım ve tekrardan eğilerek su içtim.
Susuzluğum geçince gölcüğe yan dönerek yere oturdum, patikanın ucu buradan çok iyi görünüyordu. Kendimi olabildiğince küçültmek istercesine dizlerimi kendime çekerek kollarımı onların çevresine doladım. Çenemi dizlerime yaslayarak patikayı izlemeye başladım.
Hava kararıyordu.
Birden panik duygusuyla sarsıldım. “Bak, unutmadım işte. Çalılıkların arasında saklan ve George’u bekle.” Şapkamı gözlerimin üstüne indirdim. Derin bir iç çektim. “George beni fena yapacak.” Başımı, aklıma bir fikir gelmişcesine dağlara çevirdim. “Gidip oralarda bir mağara ararım,” dedim. “... bir daha ketçapı zor bulurum... ama dert değil. George beni istemeyecek olursa... çeker giderim. Giderim.” Kendimi ikna etmeye çalışıyordum, George’un beni istememe ihtimali beni gerçekten üzüyordu. Kötü bir niyetim yoktu ki!
Birden karşıma ufak tefek, tombul bir kadın çıktı. Kadının kalın camlı gözlükleri ve çizgili, kocaman cepli, büyük bir önlüğü vardı. Tertemizdi. Tam önümde durdu, kızarcasına ellerini beline koydu ve kaşlarını çatarak bana bakmaya başladı. Clara Teyze? Onun burada ne işi vardı? O da mı bana kızgındı yoksa?
“Sana kaç kere söyledim,” dedi, “Hem de kaç kere... Sana ‘George’un sözünden çıkma, o iyi biri, sana da iyi davranıyor’ demedim mi Ama hiç dinlemiyorsun ki. Hep kötü şeyler yapıyorsun.”
“Elimden geleni yaptım Clara Teyze. Çok uğraştım. Didindim. Ama olmadı.”
“Sen George’a hiç kulak asmadın,” diyerek kızdı bana. “O hep senin iyiliğin için uğraştı. Bir parça böreği olsa, yarısını hatta yarısından daha fazlasını sana verdi. Hele üstünde ketçap varsa, hepsi olduğu gibi senindi.”
“Biliyorum,” dedim, bana bunları neden söylüyordu? “Uğraştım Clara Teyze, teyzeciğim. Çok ama çok uğraştım.” Neden bana inanmıyordu?
Clara Teyze sözümü bitirmeme izin vermedi, suçlamalarına devam etti. “Sen olmasan pekala keyfine bakabilirdi. Parasını cebine koyup soluğu bir genelevde alırdı. Ya da bir bilardo salonuna gidip oyun oynardı. Ama o her zaman seni kollayıp durdu.”
Sözleri kalbimi cidden acıtmıştı. “Biliyorum Clara Teyze, teyzeciğim. Ben de dağlara giderim. Orada bir mağara bulur, bundan böyle orada yaşarım. Böylece George’a daha fazla yük olmam,” dedim. Bunu yapardım, evet evet, George’a daha fazla yük olmamalıydım.
“Laf,” dedi Clara Teyze sertçe, “Durmadan bunu söyleyip duruyorsun ama yapamayacağını bal gibi biliyorsun. Kalıp George’un başına dert olmaya devam edeceksin.”
Haklıydı. “Gitsem daha iyi,” dedim, “George artık tavşanlara bakmama izin vermez.”
Clara Teyze, bunu söylememle birlikte yok oldu. Onun yerini devasa bir tavşan aldı. Bana kulaklarını sallıyor, burnunu oynatıp duruyordu. “Tavşanlara bakacaksın ha?” dedi beni aşağılayarak. “Seni gidi kaçık herif. Sen tavşanı sevmeyi bile beceremezsin. Onları beslemeyi unutur, açlıktan öldürürsün. Yapacağın bu.” Suçlarcasına, “George ne düşünür o zaman?” diye sordu.
Tavşanlarım olsun, onlara asla zarar vermezdim! “Unutmam!” dedim dev tavşana, yüksek sesle.
Tavşan beni dinlemeyerek, “Unutursun işte,” dedi. “Sen beş para etmezsin. Tanrı biliyor ya, George kelleni kurtarmak için çok çabaladı ama faydası olmadı. Tavşanları sana teslim edeceğini düşünüyorsan fena halde yanılıyorsun. Bunu yapmaz artık. Yapacağı tek şey, sana sıkı bir sopa çekmek.”
“Hiç de değil!” dedim, “George asla öyle bir şey yapmaz. Ben George’u kaç yıldır tanırım, sayısını unuttum şimdi, bana sopaya vurduğu hiç olmamıştır. Bana hep iyi davranır. Kötülük yapmaz.” Tavşan George’u tanımıyordu. Yapmazdı o öyle şeyler. O iyi biriydi.
“Ama senden bıktı usandı,” dedi tavşan, “Önce sana temiz bir kötek çekecek, sonra da seni terk edip gidecek.”
“Hayır, yapmaz!” diye bağırdım. George asla beni bırakıp gitmezdi! “Asla böyle bir şey yapmaz. George’u tanıyorum ben. Biz yol arkadaşıyız.”
Tavşan beni dinlemiyor, alçak sesle aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordu. “Seni terk edecek, zavallı kaçık şey. Seni yapayalnız bırakacak. Terk edip gidecek seni, zavallı kaçık.”
Onu duymak istemiyordum, susmalıydı, susturmalıydım. Ellerimi, sesini engellemek istercesine kulaklarıma kapadım. George yapmazdı, onu tanıyordum, yapmazdı! “Yapmaz. Sana söylüyorum, yapmaz.” Bağırıyordum. “Ah! George... George... George!”
George sesimi duymuşcasına çalıların arasından çıktı. Tavşan, hızlıca yok olarak zihnimin derinliklerinde kayboldu.  “Ne diye haykırıp duruyorsun?” diye sordu bana alçak sesle.
Dizlerimin üstünde doğruldum. Ona gitmek istiyordum. “Beni hiç bırakmayacaksın, değil mi George?” diye sordum, “Bırakmayacağını biliyorum.”
George yaklaşıp yanıma oturdu. Yüreğime su serpen o kelimeyi söylerken yüzü ifadesizdi. “Hayır.”
“Ben demedim mi?” diye bağırdım tavşanın ve Clara Teyze’nin arkasından, sonra George’a, “Sen öyle biri değilsin,” dedim.
George cevap vermedi, yüzü hala ifadesizdi.
“George?” diye yokladım onu.
“Evet?”
Utanç dolu bir şekilde, “Ben kötü bir şey daha yaptım,” diye itiraf ettim.
George, kuru bir sesle, “Fark etmez,” dedikten sonra tekrar sessizleşti. Neden bu kadar durgundu?
Artık hava, sadece tepelerin en yüksek noktalarında güneşi görebileceğimiz bir şekilde kararmıştı. Uzaktan birbirlerine seslenen insanların  gürültüsü geldi. George başını çevirerek sesleri dinledi.
“George,” dedim tekrardan.
“Ne var?” dedi bana bakmadan.
“Beni cezalandırmayacak mısın?” diye sordum, merakla.
“Cezalandırmak mı?” diye sordu, sanki o kelimeyi ilk defa duymuş gibi.
“Evet, daha önce yaptığın gibi. Hani hep dersin ya, ‘Başımda sen olmasaydın, elli papeli cebime koyup...’” diye hatırlattım ona. Hep öyle derdi.
“Öf Lennie!” diye isyan etti George. “Olup bitenleri hiç hatırlamıyorsun ama ağzımdan çıkan her sözü aklında tutuyorsun.”
“Eee, o lafları etmeyecek misin?” diye sordum.
George silkindi. İfadesiz yüzüyle uyumlu, ruhsuz bir sesle, “Tek başıma olsaydım, ne rahat yaşardım,” diye başladı. Sesi tek düze ve vurgusuzdu. “Bir iş bulup çalışır, beladan uzak dururdum.”
“Devam et,” dedim. “Ayın sonu gelince de...”
“Ayın sonu gelince de elli papeli cebime koyar, dosdoğru bir geneleve gidip...”
Tekrardan durdu.
Ona baktım. Devam edecekti, değil mi? “Devam et George,” dedim. “Yoksa beni daha fazla cezalandırmayacak mısın?”
“Hayır,” dedi George.
Bir an, Clara Teyze’nin dedikleri aklıma geldi. “Bak, istersen çeker giderim. Beni istemiyorsan şu tepelere çıkar, kendime bir mağara bulurum,” dedim.
George yeniden silkindi. Söylediklerim dikkatini pek çekmemişti sanırım. “Hayır,” dedi. “Burada benimle kalmanı istiyorum.”
Beni bırakmak istemiyordu. “Hep anlattığın gibi anlat gene,” dedim. Bizi anlat...
“Neyi anlatayım?” diye sordu George.
“Bizi ve ötekileri...” dedim heyecanla.
“Bizim gibilerin ailesi yoktur,” diye başladı George. “Biraz para kazandılar mı, son kuruşuna kadar yerler. Yaşayıp yaşamadıkları kimsenin umrunda değildir.”
“Ama biz öyle değiliz,” diye haykırdım, neşelenerek. “Şimdi bizi anlat.”
George, bir süre sessiz kaldı. Sonra, “Biz öyle değiliz,” dedi.
“Çünkü...” diye konuşmaya itekledim onu.
“Çünkü benim için sen varsın ve...”
“Benim için de sen,” diye tamamladım onu. “Biz hep beraberiz. Birbirimizi kollarız,” diye bağırdım zaferle.
Rüzgar hafif bir esinti halinde geçti. Yapraklar hışırdadı, esintinin yarattığı dalgalar gölcüğün yukarısına doğru hareketlendi. Yeniden insan sesleri duyuldu. Sesler bu sefer daha yakından geliyordu.
George, şapkasını çıkarttı ve titreyerek, “Şapkanı çıkar Lennie,” dedi. “Hava çok güzel.”
Hava çok güzeldi. Şapkamı çıkartarak yere, önüme koydum.
Vadiyi saran gölge, daha da mavileşmişti. Hızla akşam oluyordu. Çalılıkların arasından çıtırtılar.
“Sonra nasıl yaşayacağız, anlat hadi,” dedim seslere kulak vermeyerek.
George, benim umursamadığım sesleri dinlemekle meşguldü. Sonra ciddiyetle, “Nehrin karşı tarafında bak Lennie,” dedi. “Ben anlatırken dikkatli bakarsan, belki görebilirsin.”
Başımı nehrin karşı tarafına, dağların kararmakta olan yamaçlarına doğru çevirdim. “Küçük bir yer alacağız,” diye başladı George. Birden elini sırtımda hissettim.
Nehrin oralardan bir erkek sesi duyuldu, biri de ona cevap verdi.
“Devam et,” dedim, karşıya odaklanmış, hayalimizi görmeyi bekliyordum. Kesin çok güzeldi! Ben ve George olacaktık, zaten güzel olmalıydı.
“Devam et,” dedim tekrardan. “Nasıl yaşayacağımızı anlat. Küçük bir yer alacağız...”
“Bir ineğimiz olacak,” dedi George, “Belki bir domuzumuz, tavuklarımız olacak... ve düzlüğün yakınında... bir yonca tarlası...”
Yonca tarlası? “Tavşanlar için!” diye bağırdım.
“Tavşanlar için,” diye onayladı beni George.
“Tavşanlara ben bakacağım,” dedim istekle.
“Tavşanlara sen bakacaksın,” dedi George.
Mutlulukla kıkırdadım, George tavşanlara bakmama izin vermişti. “Ve hayatın kaymağını yiyeceğiz.”
“Evet.”
Başımı George’a doğru çevirdim.
“Hayır Lennie. Oraya, nehrin karşı tarafına bak. Anlattığım yeri görürsün belki de.”
Başımı hevesle tekrardan nehre çevirdim ve karşıya odaklandım. Anlattığı yeri görmeyi o kadar istiyordum ki.
Çalılardan, dalların kırılmasının sesi ve adım sesleri geliyordu. George terkrar susumuştu.
“Devam et George, ne zaman olacak bu iş?”
“Çok yakında.”
“Ben ve sen.”
“Sen... ve ben. Herkes sana iyi davranacak. Hiçbir derdin olmayacak. Kimse kimsenin canını yakmayacak, kimse kimsenin bir şeyini çalmayacak.”
“Bana çok kızdığını sanmıştım George,” dedim.
“Hayır,” dedi George, sesi yorgun gibiydi. “Hayır Lennie. Kızmadım. Daha önce de kızmamıştım. Şimdi de kızgın değilim. Bunu bilmeni istiyorum.”
Sesler çok yakından gelmeye başladı. George bir an duraksadı.
“Hemen yapalım şu işi,” diye yalvardım. “Hemen gidip alalım şu yeri.” Artık beklemek istemiyordum.
“Tamam, hemen olsun,” dedi George. “Zaten öyle yapmalıyım, öyle yapmalıyız.”
Gözlerimi, yakında hayallerimize kavuşacak olmanın mutluluğuyla yumdum ve çok yüksek bir ses duyuldu. Keskin bir acı hissettim ve bir anda her şey karardı...


Kaynakça:
http://urun.gittigidiyor.com/kitap-dergiler/fareler-ve-insanlar-john-steinbeck-48448616#product-information
http://tr.wikipedia.org/wiki/Fareler_ve_%C4%B0nsanlar
http://www.atlaspazarlama.com/Fareler-ve-insanlar_76120.html#0
http://www.goodreads.com/book/show/890.Of_Mice_and_Men
http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=70427&sa=126980204

1 Kasım 2012 Perşembe

1.Dönem Kitap Listesi

Edebiyat dersimizde, birinci dönemde okumak için seçtiğim kitaplar;

- Kürk Mantolu Madonna
- Fareler ve İnsanlar
- Bir Delinin Hatıra Defteri
- Romeo ve Juliet
- 15
- Morgue Sokağı Cinayetleri
- Hayvan Çiftliği